Перевод: со всех языков на все языки

со всех языков на все языки

ağır sıklet

  • 1 ağır sıklet

    sport Schwergewicht nt

    Sözlük Türkçe-Almanca kompakt > ağır sıklet

  • 2 ağır siklet

    спорт.

    Türkçe-rusça sözlük > ağır siklet

  • 3 ağır siklet

    n. heavyweight, heavy
    * * *
    heavyweight

    Turkish-English dictionary > ağır siklet

  • 4 yarı ağır sıklet

    ohne pl sport Halbschwergewicht nt

    Sözlük Türkçe-Almanca kompakt > yarı ağır sıklet

  • 5 yarı ağır sıklet

    спорт.
    полутяжёлый [вес]

    Türkçe-rusça sözlük > yarı ağır sıklet

  • 6 yarı ağır siklet

    adj. cruiser weight

    Turkish-English dictionary > yarı ağır siklet

  • 7 sıklet

    sıklet <- ti> SPORT Gewicht n;
    ağır sıklet SPORT Schwergewicht n;
    orta sıklet Mittelgewicht n;
    sinek sıklet Federgewicht n

    Türkçe-Almanca sözlük > sıklet

  • 8 ağır

    I adj
    1) ( hafif karşıtı) schwer
    \ağır basmak ( ağırlığı fazla gelmek); Übergewicht haben; ( fig) schwer wiegen, überwiegen, ins Gewicht fallen, zu Buche schlagen
    \ağır bir hastalık eine schwere Krankheit
    \ağır çekmek Gewicht haben
    \ağır gelmek ( gücüne gitmek) kränken; ( yapılması güç gelmek) schwerfallen
    \ağır su chem schweres Wasser
    2) ( fig) ( davranışları yavaş olan) schwerfällig
    \ağır aksak yürümek/gitmek sich schleppen
    3) ( vahim) schwer; ( şüphe) dringend
    \ağır hasta/yaralı olmak schwer krank/verletzt sein
    4) ( bunaltıcı) bedrückend
    5) ( yavaş) langsam
    \ağır ol! langsam!
    6) (\ağırbaşlı) besonnen; ( ciddi) ernst
    7) ( sindirimi güç) schwer, schwer verdaulich
    8) ( uyku için) tief
    9) ( kırıcı) kränkend, verletzend
    \ağır söylemek verletzende Worte sagen
    bir şey ağrına gitmek etwas schwer nehmen
    10) ( güç işiten) schwerhörig; ( sağır) taub
    bir kulağı \ağır an einem Ohr ist er taub
    11) jur ( ihmal) grob
    II s sport (\ağır sıklet) Schwergewicht nt

    Sözlük Türkçe-Almanca kompakt > ağır

  • 9 ağır

    ağır [ɑːƗr] Arbeit, Krankheit, Waffen schwer; Problem, Lage schwierig; vorangehen langsam; Geruch intensiv; Schlaf fest; Worte kränkend; Mensch (yavaş) schwerfällig; (ciddî) seriös;
    ağır ağır adv allmählich, langsam;
    ağır basmak überwiegen, sich durchsetzen;
    ağır işitmek schwerhörig sein;
    ağır sıklet Boxen Schwergewicht n;
    ağırdan almak (-i) kein Interesse zeigen; auf die lange Bank schieben;
    -in ağırına gitmek fig jemanden schwer treffen, kränken

    Türkçe-Almanca sözlük > ağır

  • 10 sıklet

    спорт.
    весова́я катего́рия, вес

    hafif sıklet boksör — боксёр лёгкого ве́са

    horoz sıklet — легча́йший вес

    orta sıklet — сре́дний вес

    sinek sıklet — наилегча́йший вес

    Türkçe-rusça sözlük > sıklet

  • 11 ağır

    "1. heavy; mil. heavy. 2. heavy, difficult (work). 3. serious, difficult (problem). 4. serious, grave (sickness, wound). 5. stuffy, oppressive; smelly. 6. cutting, hurtful, offensive. 7. slow; ponderous. 8. slowly; ponderously. 9. thick, viscous. 10. valuable, precious. 11. indigestible, rich, heavy (food). - adam 1. man who acts slowly. 2. man who is slow to respond, lazy man. 3. serious-minded man. - ağır 1. slowly. 2. (to weigh) at the very most. - aksak very slowly and irregularly. - almak /ı/ to proceed slowly (with). -dan almak /ı/ not to show any interest in, appear uninterested in, appear reluctant to do (something). - basmak 1. to be heavy. 2. to have a strong influence, be influential, have weight. 3. to be important, be given weight, have priority. 4. /ı/ to oppress (as a nightmare). - canlı lazy, inactive, sluggish. - ceza a major punishment. - ceza mahkemesi criminal court for major cases. - çekmek to be heavy; to show a heavy weight (on a scale). - davranmak to act slowly, move slowly. - ezgi, fıstıki makam colloq. slowly, taking one´s time, ponderously. - gelmek /a/ 1. to offend, hurt, touch (one´s) honor. 2. to seem or be too difficult (for). -ına gitmek /ın/ to offend, hurt (one´s) feelings. - hapis cezası imprisonment for five years or more. - hastalık serious disease. - ihmal law gross negligence. - iş hard work. - işçi slang prostitute, whore. - işitmek/duymak to be hard of hearing. - kaçmak (for a joke, remark) to be unkind. - kanlı 1. slow, inactive, sluggish. 2. repulsive, unattractive. - kayıp heavy casualties. - konuşmak to say some hard things, speak harsh words. - ol. 1. Go slowly. 2. Take it easy./Calm down./Keep your cool. - oturmak to behave with dignity. - para cezası law fine. - sanayi heavy industry. - sıklet sports heavyweight. - söz hard word, harsh word; hard words, harsh words. - su chem. heavy water. - top big gun, important person, powerful person. - uyku deep sleep. - yaralı seriously wounded, gravely injured. "

    Saja Türkçe - İngilizce Sözlük > ağır

  • 12 тяжёлый вес

    ağır sıklet

    Русско-турецкий словарь > тяжёлый вес

  • 13 سنگين وزن

    ağır sıklet

    Farsça-Türkçe sözlük > سنگين وزن

  • 14 heavyweight

    ağır siklet

    English-Turkish new dictionary > heavyweight

  • 15 тяжёлый

    ağır; çetin,
    güç,
    zor; külfetli,
    zahmetli; sıkıntılı,
    iç karartıcı
    * * *

    тяжёлый ка́мень — ağır taş

    тяжёлые ка́пли — büyük / iri damlalar

    тяжёлая пи́ща — hazmı güç yemekler

    2) ağır, çetin, güç, zor

    тяжёлая рабо́та — ağır / güç iş, yıpratıcı iş

    тяжёлая доро́га — çetin yol

    текст, тяжёлый для понима́ния — anlaşılması güç metin

    тяжёлое дыха́ние — zor nefes alma

    тяжёлые бои́ — çetin muharebeler

    3) güç, zor; zahmetli, külfetli

    мы пережи́ли тяжёлые дни — güç günler yaşadık

    пое́здка была́ дово́льно тяжёлой — gezi epey zahmetli oldu

    тяжёлые усло́вия — güç / ağır koşullar

    э́та обя́занность не о́чень тяжёлая — bu ödev pek külfetli değildir

    бре́мя тяжёлых нало́гов — ağır vergi yükü

    у неё бы́ли о́чень тяжёлые ро́ды — çok zor bir doğum yaptı

    тяжёлое преступле́ние — ağır suç

    тяжёлое наказа́ние — ağır ceza

    тяжёлое оскорбле́ние — ağır hakaret

    нести́ тяжёлые поте́ри — ağır kayıplar vermek

    нанести́ тяжёлый уда́р — ağır / şiddetli bir darbe indirmek

    тяжёлая ра́на — ağır yara

    тяжёлый больно́й — ağır hasta

    больно́й в тяжёлом состоя́нии — hastanın durumu ağırdır

    тяжёлая утра́та — acı bir kayıp

    5) sıkıntılı; iç karartıcı; acı; kara

    тяжёлое чу́вство — sıkıntılı bir duygu

    тяжёлое изве́стие, тяжёлая весть — acıklı / kara haber

    6) (о запахе, воздухе) ağır

    тяжёлая артилле́рия — ağır topçu

    тяжёлый бомбардиро́вщик — ağır bomba uçağı

    ••

    тяжёлая вода́ — ağır su

    тяжёлая промы́шленность — ağır sanayi / endüstri

    тяжёлый весспорт. ağır (sıklet)

    он тяжёл на́ руку, у него́ тяжёлая рука́ — eli ağırdır

    Русско-турецкий словарь > тяжёлый

  • 16 heavyweight

    adj. ağır siklet, nüfuzlu, arkası kuvvetli, ağır
    ————————
    n. ağır siklet, önemli kimse, nüfuzlu kimse, arkası kuvvetli kimse
    * * *
    ağır siklet
    * * *
    adjective, noun ((a person) in the heaviest of the various classes into which competitors in certain sports (eg boxing, wrestling) are divided according to their weight: a heavyweight boxer.) ağır siklet

    English-Turkish dictionary > heavyweight

  • 17 вес

    м

    како́й у тебя́ вес? — kaç kilosun sen?

    весом в то́нну — bir ton ağırlığında, bir tonluk

    (поло́женный) вес по́рции — porsiyonun gramajı

    продава́ться на вес — kilo / tartı ile satılmak

    прибавля́ть в весе, набира́ть вес — kilo almak / toplamak

    2) спорт. sıklet, kilo

    наилегча́йший вес — sinek sıklet

    легча́йший вес — horoz sıklet

    сре́дний вес — orta sıklet

    он стал чемпио́ном в своём весе — kilosunda şampiyon oldu

    3) перен. (влияние, авторитет) ağırlık; nüfuz, itibar

    Русско-турецкий словарь > вес

  • 18 Schwergewicht

    Schwergewicht <-(e) s, -e> nt <- (e) s> nt
    1. sport ( Sportler) ağır sıklet
    1) ( Nachdruck)
    das \Schwergewicht auf etw legen bir şeye ağırlık vermek
    2) sport ( Gewichtsklasse) ağır sıklet

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > Schwergewicht

  • 19 heavy

    adj. ağır, baskın, şiddetli, fırtınalı, aşırı, önemli, çok, sert, baygın, üzücü, bozuk, kaba, hamile, ağdalı
    ————————
    adv. ağır şekilde, şiddetle, çok
    ————————
    n. başrol oyuncusu (dram), kötü adam rolü, ağır siklet, fedai, zalim, ağır top
    * * *
    ağır
    * * *
    ['hevi]
    1) (having great weight; difficult to lift or carry: a heavy parcel.) ağır
    2) (having a particular weight: I wonder how heavy our little baby is.) ağır
    3) (of very great amount, force etc: heavy rain; a heavy blow; The ship capsized in the heavy seas; heavy taxes.) büyük, yoğun, şiddetli
    4) (doing something to a great extent: He's a heavy smoker/drinker.) fazla, aşırı
    5) (dark and dull; looking or feeling stormy: a heavy sky/atmosphere.) kasvetli, sıkıntılı
    6) (difficult to read, do, understand etc: Books on philosophy are too heavy for me.) zor, ağır
    7) ((of food) hard to digest: rather heavy pastry.) ağır
    8) (noisy and clumsy: heavy footsteps.) kaba, paldır küldür
    - heaviness
    - heavy-duty
    - heavy industry
    - heavyweight
    - heavy going
    - a heavy heart
    - make heavy weather of

    English-Turkish dictionary > heavy

  • 20 в

    1) (где, в чем)...da; içinde

    в стране́ — ülkede

    в столе́ — masa içinde

    учи́ться в шко́ле — okulda okumak

    он спря́тался в куста́х — çalılar arasına gizlendi

    в э́том зале потоло́к вы́ше — bu salonun tavanı daha yüksek

    вот в э́том суть вопроса — işte sorunun özü bu

    бо́ли в поясни́це — bel ağrıları

    боль в желу́дке — mide ağrısı

    2) (куда, во что)...a; içine

    пое́хать в Москву́ — Moskova'ya gitmek

    положи́ть в стол — masa(nın) içine koymak

    визи́т президе́нта во Фра́нцию — cumhurbaşkanının Fransa'yı ziyareti

    нали́ть воды́ в стака́н — bardağa su doldurmak

    возьми́те ру́чку в пра́вую ру́ку — kalemi sağ eliniz içine alın

    он толкну́л меня́ в плечо́ — omuzumu dürttü

    тот толкну́л его́ в грудь — öteki onu göğsünden itti

    капиталовложе́ния в промы́шленность — sanayi yatırımları

    4) (через, сквозь)...dan

    я ви́дел в зе́ркало, как он вошёл — girişini aynadan gördüm

    смотре́ть в замо́чную сква́жину — anahtar deliğinden bakmak

    я уви́дел тебя́ в окно́ — seni pencereden gördüm

    5) ( когда)...da

    в октябре́ — Ekimde

    в сороковы́х года́х — kırk yıllarında

    в про́шлом году́ — geçen yıl

    в бу́дущем году́ — gelecek yıl

    в тот ве́чер — o akşam

    в пя́тницу — cuma günü

    в три часа́ — saat üçte

    во внерабо́чее вре́мя — çalışma saatleri dışında

    в три дня не сде́лаешь — üç günde yapamazsın

    раз в ме́сяц — ayda bir

    два ра́за в ме́сяц — ayda iki kez

    сто ме́тров в секу́нду — saniyede yüz metre

    бума́га в кле́тку — kareli kağıt

    широ́кий в плеча́х — (geniş) omuzlu

    рука́, со́гнутая в ло́кте — dirsekten bükük / bükülü kol

    он был в нару́чниках — elleri kelepçeliydi

    в жи́дком состоя́нии — sıvı halinde

    преиму́щество в четы́ре очка́ — dört sayılık avantaj

    челове́к в чёрном — karalı adam

    чемпио́н ми́ра в тяжёлом ве́се — ağır sıklet dünya şampiyonu

    де́ти в во́зрасте 10-12 лет — 10-12 yaşlarındaki çocuklar

    7) (при указании веса, размера и т. п.)...lık

    ве́сом в то́нну — bir tonluk

    цено́ю в два рубля́ — iki rublelik

    давле́ние в пять атмосфе́р — beş atmosferlik basınç

    бриллиа́нт в десять кара́т — on kıratlık pırlanta

    под угло́м в 30 гра́дусов — 30 derecelik bir açı altında

    ле́стница в де́сять ступе́ней — on basamaklı merdiven

    8) (при исчислении в мерах веса и т. п.) olarak

    в то́ннах — ton olarak

    в рубля́х — ruble olarak

    9) (при указании расстояния от чего-л.) mesafede, ötede

    в киломе́тре от дере́вни — köyden bir kilometre uzaklıkta / mesafede, köyün bir kilometre ötesinde

    в трёх ми́лях от бе́рега — kıyıya üç mil uzaklıkta

    в пяти́ киломе́трах южне́е го́рода — şehrin beş kilometre güneyinde

    в десяти́ ме́трах леве́е чего-л.on metre solunda

    10) (покрытый, запачканный чем-л.)...lı

    ска́терть в пя́тнах — lekeli masa örtüsü

    лицо́ его бы́ло в мы́ле — yüzü sabunluydu

    у неё ру́ки бы́ли в те́сте — elleri hamuruydu

    он вы́ступит в тяжёлом ве́се (о борце) — ağır sıklette / ağırda güreşecek

    он да́же в очка́х пло́хо ви́дит — gözlükle bile iyi görmüyor

    испо́льзовать что-л. в ли́чных интере́сах — (bir şeyi) kişisel çıkar için kullanmak

    ••

    в двух, трёх,... не́скольких, мно́гих места́х гл. взорва́ть, разорва́ть, ра́нить и т. п.) — iki, üç,... birkaç, birçok yerinden

    опубликова́ть рома́н в двух тома́х — romanı iki cilt halinde yayımlamak

    Русско-турецкий словарь > в

См. также в других словарях:

  • ağır sıklet — is., sp. Bazı spor dallarında yarışmacıların ağırlığı ile sınırlandırılan kategori, başağırlık, ağır …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • ağır — sf. 1) Tartıda çok çeken, hafif karşıtı Kurşun ağır bir madendir. Taş yerinde ağırdır. 2) Çapı, boyutları büyük Ağır top. Ağır tank. 3) mec. Değeri çok olan, gösterişli Ağır kıyafeti ile muhite uymayan Canan ın yanında, ne kadar rahat ve sadeydi …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • sıklet — is., Ar. ṣiḳlet 1) Ağırlık, yük 2) esk. Sıkıntı Birleşik Sözler ağır sıklet hafif sıklet horoz sıklet orta sıklet sinek sıklet tüy sıklet …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • yarı ağır sıklet — is., sp. Boksta 75 kg dan 81 kg a kadar olan ağırlık …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • yarı — sf. 1) Bir bütünü oluşturan iki eşit parçadan her biri, nısıf 2) Bir şeyin yarısı kadar olan, yarım olan Yarı yolu aldık. Yarı mesafede. 3) is. Futbolda 45 dakikalık her iki devreden biri Birinci yarıda dört gol attık. 4) zf. Gereğinden az, tam… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • başağırlık — is., ğı, sp. Ağır sıklet …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • hafif — sf., Ar. ḫafīf 1) Tartıda ağırlığı az gelen, yeğni, ağır karşıtı 2) Güç veya yorucu olmayan, kolay Hafif bir iş. 3) Ağırbaşlı olmayan, ciddi olmayan, hoppa Hafif bir kadın. 4) Miktarı az, sindirimi kolay (yiyecek) Onlar da akşam yemeğini pek… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»